Jump to ratings and reviews
Rate this book

İçimizdeki Şeytan

Rate this book
"İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması... İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu... İçimizde şeytan yok... İçimizde aciz var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var..."

Bu romanında, toplumsal gündemin kişilikler üzerindeki baskısını ve güçsüz insanın "kapana kısılmışlığını" gösteriyor Sabahattin Ali. Aydın geçinenlerin karanlığına, "insanın içindeki şeytan"a keskin bir bakış.

268 pages, Paperback

First published January 1, 1940

1018 people are currently reading
11869 people want to read

About the author

Sabahattin Ali

171 books2,325 followers
Sabahattin Ali (February 25, 1907 – April 2, 1948) was a Turkish novelist, short-story writer, poet, and journalist.

He was born in 1907 in Eğridere township (now Ardino in southern Bulgaria) of the Sanjak of Gümülcine (now Komotini in northern Greece), in the Ottoman Empire. He lived in Istanbul, Çanakkale and Edremit before he entered the School of Education in Balıkesir. Then, he was transferred to the School of Education in Istanbul, where he graduated in 1926. After serving as a teacher in Yozgat for one year, he earned a fellowship from the Ministry of National Education and studied in Germany from 1928 to 1930. When he returned to Turkey, he taught German language in high schools at Aydın and Konya.

While he was serving as a teacher in Konya, he was arrested for a poem he wrote criticizing Atatürk's policies, and accused of libelling two other journalists. Having served his sentence for several months in Konya and then in the Sinop Fortress Prison, he was released in 1933 in an amnesty granted to mark the 10th anniversary of the declaration of the Republic of Turkey. He then applied to the Ministry of National Education for permission to teach again. After proving his allegiance to Atatürk by writing the poem "Benim Aşkım" (literally: My Love or My Passion), he was assigned to the publications division at the Ministry of National Education. Sabahattin Ali married on May 16, 1935 and did his military service in 1936. He was imprisoned again and released in 1944. He also owned and edited a popular weekly newspaper called "Marko Paşa" (pronounced "Marco Pasha"), together with Aziz Nesin.

Upon his release from prison, he suffered financial troubles. His application for a passport was denied. He was killed at the Bulgarian border, probably on 1 or 2 April 1948. His body was found on June 16, 1948. It is generally believed that he was killed by Ali Ertekin, a smuggler with connections to the National Security Service, who had been paid to help him pass the border.[2] Another hypothesis is that Ertekin handed him over to the security services, and he was killed during interrogation. It is believed he was killed because of his political opinions.

Sabahattin Ali's 100th birth anniversary was celebrated in Bulgarian city Ardino in March 31, 2007. Ali is a well-known author in this country because his books have been read in schools in Bulgaria since 1950s.

Ratings & Reviews

What do you think?
Rate this book

Friends & Following

Create a free account to discover what your friends think of this book!

Community Reviews

5 stars
10,876 (48%)
4 stars
8,368 (37%)
3 stars
2,792 (12%)
2 stars
458 (2%)
1 star
97 (<1%)
Displaying 1 - 30 of 1,072 reviews
Profile Image for İntellecta.
199 reviews1,758 followers
January 6, 2021
İçimizdeki Şeytan cumhuriyetin ilk yıllarının Türkiye'sindeki toplumsal ve siyasal sorunları çok iyi tahlil etmiş bir Türk edebiyatı klasiği. Bir hakikat arayışının içinde kaybolup bir yere ulaşamayınca herşeyi içindeki şeytana bağlayan bir "aşk adam"ı ile 1940'ların gözde ideolojisi olan faşizme gönül vermiş kişilerin psikolojik çözümlemelerle dolu öyküleri, çelişkileri ve iç hesaplaşmalarını olağanüstü bir dille anlatmış Sabahattin Ali. Kesinlikle okunmalı…
Profile Image for huzeyfe.
537 reviews83 followers
December 12, 2022
Sebahattin Ali'nin okuduğum ikinci romanı. Kürk Mantolu Madonna kısa ve hoş bir roman/novella idi. Bu kitap ise bana daha derin ve daha vurucu ve daha güzel geldi diyebilirim. Daha güzel demek biraz zor oldu zira her iki kitap da birer başucu kitabı ama bunu kesinlikle daha bi sevdim demem gerekiyor.

Bu kitabın geniş bir değerlendirmesini yapmak lazım ama buna pek vaktim müsait değil. Şu kadarını söylemek istiyorum. Büyük yazarları büyük yazar yapan şeyleri net bir şekilde gördüm. Bu kitapta geçen olaylar öyle aman aman şeyler değil belki ama karakterleri ve onların iç dünyası o kadar güzel anlatılmış ki birkaç hafta onlarla yaşadım ve arkadaşlık ettim desem yeri.

Ayrıca cümlelerdeki o eski tad ve ahenk pek bir hoşuma gitti. Bazen bu kitabın sadeleştirilmesi gerektiğini düşünsem de bu lezzetten de mahrum edilmek fikri bu düşüncemi hemen silip attı.

Kitaptan aklımda kalanlar, veznedarın Ömer'e verdiği ayar, Ömer'in Macide'ye duygularını anlattığı yer, Bedri'nin Macide'ye yaptığı konuşma ve tabii ki Ömer'in "İçimizdeki Şeytan" tiratı enfesti. Ayrıca Ömer ile Şair Emin arasında geçen atışma pek bir hoştu.

İleride mutlaka bir kere daha okuyacağım kitaplar arasına giren bu kitap için geniş bir değerlendirme yazmak da borcum olsun.
Profile Image for Yakup Öner.
172 reviews111 followers
September 26, 2021
Yaşam kaderden değil, kararların ince labirentlerinden oluşur. Ve adım adım bir paradoksa dönüşerek başınızı döndürür. Bu roman hakkında söyleyeceklerim bu kadar.
Profile Image for tyranus.
110 reviews303 followers
April 5, 2016
İstemediğimiz şeyleri yapınca, kendimizi avutmak ve vicdanen rahatlamak için kendimizce haklı bir sebep uydururuz; kimileri bu sebebe bahane der, kimileri avuntu, kimileri acizlik der; Sabahattin Ali ise "içimizdeki şeytan" demiş.
Gerek Ömer ve Macide'nin iç dünyasının, gerekse toplumsal yapının ve ilişkilerin en ince detaylarına kadar kusursuz işlenişi, Sabahattin Ali'ye duyduğum hayranlığın haklı sebeplerinden yalnızca bir tanesidir.

Kitapta, nihal atsız ve peyami safa'ya göndermeler yapılmış. nihal atsız, kitabı okumuş ve gerçekten de kendisini görmüş olmalı ki, daha sonradan "içimizdeki şeytanlar" adı altında kitapçıklar dağıtarak cevap verme gereği duymuş. Ne diyebilirim ki, en azından kitaptaki gereksiz, bilgisiz, kendi büyük emellerine(!) alet ettiği kimselere sırtını dayamış, icabında onları yüzüstü bırakmış, uydurma nutuklarla/bilgilerle halka kin ve nefret aşılamış, karaktersiz karakterin kendisi olduğunu görmüş, haliyle de bu vasıfta bir kişilik olduğunu ispatlamış.

İyi okumalar...


"içimizdeki şeytan yok... içimizdeki aciz var... tembellik var... iradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç birşey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var." (kitaptan bir alıntı)


"Bütün kavgamızda kendimiz için hiçbir şey istemedik. Yalnız ve yalnız, bu yurdun bütün yükünü omuzlarda taşıyan milyonlarca insanın derdine derman olacak yolları araştırmak istedik." Sabahattin Ali
Profile Image for Kamer.
68 reviews15 followers
September 18, 2012
Sabahattin Ali'nin sanırım kendi kafasının içinde olan her şeyi olabildiğince açıkça anlattığı tek eser bu olmalı.

Her ne kadar diğer kitaplarında da kendinden ve anlayışından bazı bazı izler görsek de, Sabahattin Ali'nin "hastalıklı umutsuzluğu" işte tam da bu kitapta kendine fiziksel bir beden ediniyor kanımca.

Okudukça hak veriyor insan cümlelere, evet diyor, "Evet! İnsanlar delirmiş, insanlar hatalı, insanlar kötü!" ama Romain Gary'nin Uçurtmalar'ında da dediği gibi, bir yandan buna hak verirken fark etmeden anlayış biçimimiz olabiliyor.

"Hey, dışarı da hala iyi insanlar var!" diye haykırmak istiyorum Ömer'e.

"Problem sende değil. Problem insan olmakta!" demek istiyorum.

Ömer insanların içinde, doğasında, fizyolojisinde bulunan bencilliğin ve toplumdan topluma değişen normlara göre yine değişerek 'kötü' olarak kategorilendirilen davranışların, insanın bir parçası olmadığını fakat insanın içinde uyuyan ve her an uyanmaya hazır bir şeytanın eylemleri olduğunu düşünüyor.
Belki bu yüzden her şey için kendini suçluyor.

Ama dikkat edersiniz,
Profile Image for Fact100.
433 reviews38 followers
April 17, 2021
"Kendi ruhunun pisliğini bu kadar yakından gören bir adam başkalarının temiz olacağına inanabilir mi?" (s.183)

9/10
Profile Image for Neslihan.
54 reviews6 followers
May 8, 2018
Sabahattin Ali'ye, onun bilgisine, felsefi görüşüne, ruhunun inceliğine, bu kitabın ana karakteri Ömer'in düşüncelerine ve sözlerine verdiği derinliğe, psikolojik tahlillerine hayran kaldım.
Kitabın başları benim için merak uyandırıcı, sürükleyiciydi. Fakat bir zaman sonra sıkılmaya başladım. Her şey tekrar ediyormuş hissine kapıldım. Kitabı bir kenara koyup düşünmeye başladım ilk yarıyı geçtikten sonra, tutunacak pek bir şey bulamadım, bu fena halde canımı sıktı. Öyle ki kitabın sonlarında yer alan Macide'nin birkaç sayfalık mektubu neredeyse tüm kitabı özetliyor.
Profile Image for Semih Eker.
129 reviews19 followers
February 6, 2017
İnsanın en zayıf tarafları, sormadan, araştırmadan, düşünmeden, kafalarını patlatmadan inanmak hususundaki hayret verici temayulleridir. Dünyadaki yalancı peygamberleri yetiştirmek ve beslemek için en iyi gübre, işte bu bilmeden inanmak için çırpınan kalabalıktır.
Profile Image for Cem.
150 reviews43 followers
February 18, 2018
Hamtaşı yontmak kolay değil. Çaba ister, çalışkanlık ister, en başta da niyet ister. Bazen isteseniz de hamtaşınızı yontamazsınız, Ömer gibi... İrade gerekir çünkü. İrade bazı insanlara verilmiştir, bazılarına ise verilmemiştir. İster inanalım, ister inanmayalım, bazı insanlar için imkansızdır bu. Onların taşları ya çok serttir yontulamayacak kadar; ya da killi, kumludur, şekillenmeye müsait değildir, veya yapısında yontulmaya imkan vermeyen, gözle zor ayırdedilen kılcal damarlar vardır. Bu olumsuz özellikler de yontulmayı imkansız kılar. Bedri hamtaşını başarıyla şekillendirmiş, Ömer ise bunu başaramamıştır, başaracağı da yoktur, çünkü yukarıda da belirttiğim gibi yontulmaya uygun bile değildir.
Bedri gibilerin çoğalmasını, karşımıza Bedri gibilerin çıkmasını, Ömer ve arkadaşları gibilerin de mümkünse hiç olmamasını veya en azından karşımıza çıkmamalarını dilemekten başka bir şey gelmiyor maalesef elimizden. Yapabileceğimiz tek şey bu gibilerden kendimizi olabildiğince uzak tutmak...
Profile Image for Hikmet.
38 reviews18 followers
April 28, 2021
Kendi adıma belki geç kalınmış, belki de tam vaktinde okunmuş bir roman. Şiirleri ve öykülerinden sonra romancılığındaki ustalığını da tatmış oldum. Klasik bir eser için çok klasik olacak ama karakterleri, özellikle iki başkarakter Ömer ve Macide'yi bu kadar derinlemesine anlatması, iç konuşmaları, diyalogları artık onları tanıyormuşum, yıllardır biliyormuşum hissine sürükledi beni. İçimizdeki şeytanla ilgili, Ömer'in ağzından dökülen şu sözler de çoğumuzun sezinlediği fakat kendisine söylemeye cesaret edemediği şeyin özeti niteliğinde:

"İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum; müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması... İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu... İçimizdeki şeytan yok... İçimizde aciz var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey, hakikati görmekten kaçmak itiyadı var... Hiçbir şey üzerinde düşünmeye, hatta bir parçacık durmaya alışmayan gevşek beyinlerimizle, kullanmaya lüzum görmeyerek nihayet zamanla kaybettiğimiz biçare irademizle hayatta dümensiz bir sandal gibi dört tarafa savruluyor ve devrildiğimiz zaman kabahati meçhul kuvvetlerde, insan iradesinin üstündeki tesirlerde arıyoruz."
Profile Image for Burak.
Author 2 books41 followers
October 30, 2017
Kürk Mantolu Madonna romanından hoşlandığımı, bu kitabın belki yalnız sonuyla beni hayal kırıklığına uğrattığını söylemiştim. Ve özellikle okuduğum öykü derlemelerinden ötürü Sabahattin Ali’nin nazarımda ciddi de bir kredisi vardı. İnternette çok sık övüldüğünden olacak, İçimdeki Şeytan’ı da okumak istedim. Kitaba başlamadan önceki beklentim açıkçası bizi insanın karanlığıyla daha sıkı bir tanışıklığa iten, daha ciddi ve derinlikli bir eserdi. Bir defa bir devlet dairesindeki ezik memura Türk edebiyatındaki bir karakter mesleği tiplemesi olarak artık dayanamadığımı belirtmeliyim. Bu “meslek” türünün gerçek bir meslek türü olmayışından mütevellit, sanırım eski Türk yazarları için bu garip işle iştigal eden karakterler yaratmak bir tür kaçamak, tatlı bir kolaycılık oluyordu. Kitaptaki Ömer karakteri zeki ama aklı bir karış havada, uçarı ve hayatın güçlükleri karşısında ezilen kimliğiyle Türk edebiyatında beni artık kusturacak kadar karşıma çıkmış bu karakter tiplemesinin altını mükemmelen dolduran biri! Kitaptaki sorunlardan biri Ömer, Bedri, Macide gibi karakterlerin, anlatısı aracılığıyla ortaya konan karakterleriyle diyaloglarda beliren kimlikleri arasındaki farklardı. Kimi karakterler hikaye edilen hayatlarında daha basit bir kişilik görüntüsü sunarken diyaloglarda tabiri caizse uçup yazarın hayatla ilgili sunmak istediği fikirleri okura bir bir sıralayan birer aforizma makinesi haline geliyor, bazı karakterlerse biriyle diyaloga girdikleri anda, hikaye edilen karakterlerine göre birkaç kademe zeki gerilemesine uğruyordu. Kısacası, konuşmaları karakterlere de öykünün gidişatına da uyum göstermiyor,, oldukça eğreti duruyordu. Romanın sorunlarından biri de abartı meselesiydi. Ömer’in kendisiyle ilgili olumsuz hükümlerini sıkça abartması, eleştirisi yapılan münevverlerin kitabın belki de fikri çekirdeğini oluşturan kötülüklerinin taciz dışı entelektüel konularda aslında doldurulamaması...
Bu romanı Dostoyevski’nin romanlarına, özellikle Suç ve Ceza’ya benzetenler olmuş. Daha çok da bu kitap özelinde maalesef bu düzeyi Dostoyevski’ye yakıştırmanın ona ciddi bir haksızlık olacağını, en basit şekliyle Dostoyevski derinliğini kavrayamamakla ilgili olduğunu düşünüyorum. Dostoyevski edebiyatı zaten farklı karakter ve tiplemelerin oluşturduğu hikaye ve metaforlar aracılığıyla bir şeyler anlatmak için değil, karakterin karakterini bile hiçbir yerde düğümü çözülmeyen bir hikaye haline getirerek fikirleri bu çelişkiler içerisinde sunmak için vardır (İçimizdeki Şeytan’da da baş karakter iniş ve çıkışlar yaşar ama Dostoyevski’de çoğu zaman inişin ve çıkışın ne olduğu bile belli değildir).
Son olarak Sabahattin Ali’nin Türkçesine yine hayran kaldığımı söylemeliyim. O, bu kitabın konusundan ve anlatıklarından farklı bir mesele, yazarı büyük yapan büyük bir meziyet.
Aslına bakılırsa İçimizdeki Şeytan’ın biraz da yaş kitabı olduğunu düşünüyorum. Belli bir yaştaki veya edebi okuyuculuk tedrisatında ilerleyip her şeyi çok da didikler hale gelmemiş kimseler için pek çok açıdan rahatlıkla tavsiye edebileceğim bir eser.
Profile Image for محمد خالد شريف.
1,013 reviews1,203 followers
September 5, 2024

"ولكن ما هذا الشيطان يا عزيزي، ما هذا؟ إنه كذبة كبريائنا وغبائنا.
الشيطان الذي بداخلنا ليس طريقاً ذكياً للهروب. لا يوجد شيطان بداخلنا. بداخلنا عجز.. بداخلنا كسل.. بداخلنا ضعف إرادة، وعدم معرفة، والأكثر فظاعة من كل ذلك: الاعتياد على الهروب من رؤية الحقيقة. إننا نتأرجح في الحياة، في الجهات الأربع، مثل زورق بلا دفة. وعقولنا الفضفاضة لم تعتد على التفكير في شيء أو الوقوف عند نقطة محددة، ولم نجد هناك ضرورة لاستخدام إرادتنا التي بلا حيلة، وفقدناها مع مرور الوقت. وعندما نتهاوى نبحث عن القوة المجهولة، والتأثيرات على إرادة الإنسان."

تطرح رواية "الشيطان الذي بداخلنا" تساؤلاً أزلياً فلسفياً مُعقداً بأبسط الطرق المُمكنة وبحكاية متداخلة عن كون الإنسان مُسيراً أم مُخيراً؟ فبطل الرواية يعزو كل تصرفاته إلى الشيطان الذي بداخله، ضعف إرادته وشخصيته بسبب الشيطان الذي بداخله، تكاسله وهروبه من المسئوليات والمهام بسبب الشيطان الذي بداخله، هناك دائماً تلك الحجة الجاهزة لتبرير كل فشله وإنحداره حتى عندما تعطيه الحياة فرصاً متعددة للتقدم والتخلص من كل العبث المُلاصق لحياته من رفقاء السوء والسكر وإنعدام المروءة، وحتى تصل الأمور إلى السرقة والابتزاز من أجل الأموال، وبالطبع هناك تلك الشماعة البراقة، ألا وهي أن كل ذلك سببه الشيطان الذي بداخلنا.

تجسد الرواية مشاعر الخوف والقلق لدى الإنسان بوجه عام، فمن جهة نرى أن الحياة عبثاً لا تستحق كل ذلك وبالطبع ذلك نتيجة لإدعاء أنه هناك قوة خفية تُسير أفعالنا، ومن جهة نُظهر الندم والبكاء كلما ضافت بنا الحياة ونُحاول النهوض من السقطات المتوالية التي لا ترحم، ونظل في هذه الدنيا نتأرجح بين الجانبين، فمن أين لنا بالإرادة والعزيمة لتجنب الشيطان الذي بداخلنا؟ لأن نبعد عن وسوساته التي تجعلنا ننحرف من على الطريق؟ هذا ما يتطلبه جهداً هائلاً لتحقيقه.

تعيش شخصيات الرواية اختبارات متتالية لوسوسات الشيطان، وليس فقط الثلاث شخصيات الأساسية، بل حتى الشخصيات الفرعية تعيش اختبارات وإن كانت بدرجة أقل، منهم من يحاول ألا يفشل، ومنهم من يتفاخر بفشله، ومنهم من يظن أنه على الطريق الصحيح ويُقنع نفسه بذلك، ومنهم من يعيش تلك الحالة الرمادية بين الندم والتفاخر كأي إنسان طبيعي له هفواته، شخصيات "عمر" و"ماجدة" و"بدري" هم من يمرون باختبارات قاسية، وإن كنت أرى أن ما مرت به "ماجدة" كان أقسى، وأشد وطأة، فالتقلبات التي عصفت بها في فترة زمنية قليلة، يُمكن أن تُعد بمثابة مبرراً للإنحراف عن الطريق، "عمر" أيضاً مر بلحظات كثيرة من التخبط، هو يُحاول ويُحاول ويُحاول وأنت ترى تلك المحاولات ولكن، أحياناً تكون المحاولات فقط غير كافية!، كان لدى "بدري" اختبارات ووجع حقيقي، والثلاثة دائماً ما وضعوا وزناً للمجتمع ونظرته لهم، في كل تصرفاتهم واختياراتهم وكأن المجتمع هو من يعيش حياتنا لا نحن!

ختاماً..
رواية اجتماعية فلسفية، تُظهر لنا خصائص ومظاهر تلك الفترة في تركيا، من خلال أصدقاء نهاد وبعض اللحظات السياسية التي فُردت لها صفحات مُقتضبة، وإن كنت أحببت الجانب النفسي لشخصيات الرواية بشكل أكبر، فهناك عدة لحظات شعرت بأن الشخصيات خارجة من عالم "نجيب محفوظ"، لوهلة كان يُمكنني أن أراهم متجسدين بداخل تلك الحارات والأزقة، حتى معاناتهم واختباراتهم قد تجد مُشابه لها أو قريباً منها في روايات نجيب محفوظ، وبكل تأكيد ذلك مشجع للقراءة للكاتب مرة أخرى.
بكل تأكيد يُنصح بها.
Profile Image for Özgür Tekin.
156 reviews32 followers
April 24, 2016
Bir önceki okuduğum Sabahattin Ali romanı "Kürk Mantolu Madonna"ya kıyasla daha derli toplu bir roman. Belli bölümleri okurken işte roman böyle yazılır diye düşünmüşken finalde kitabı elimden iyi bir izlenimle bıraktığımı söyleyemem.

Ömer'in aşkını dillendirdiği bir bölümde çakma bir Shakespeare okuduğumu fark ettiğimde bunu bir çeşit mizah olarak değerlendirip gülümsedim.

İçimizdeki Şeytan başlığı bu kitap için bir iki beden büyük gelmiş. Karakterlerin kötülüğü insanı ürpertecek derinlikte işlenmemiş.

Kitabın politik bir roman olduğundan, yazarın tanınmış yazın dünyası kişilerine benzeyen sevimsiz karakterler yarattığından dem vurulmuş. Kitabı okumayı bitirdikten sonra netteki bir iki incelemeyi okuduğumda bu görüşlere rastladım. Bu incelemelerin içinde bir tanesi çok çarpıcı geldi. Gök Bilge Nihal Atsız'ın incelemesi oldukça kapsamlı ve kitabın/yazarın aksayan taraflarını başarıyla tespit etmiş. Ancak kurgunun gerçek hayatla olan politik bağlantıları, fikirlerin ve bu fikirleri temsil edenlere ilişkin yazarın görüşlerinin bende pek bir etki bırakmadığını fark ettim. Yazar böylesi bir politik izdüşüm planladıysa, ya bunu başaramamış, ya da arka plana gizleyeyim derken tartıyı biraz fazla kaçırmış.
Nihal Atsız'ın 18 sayfalık öfkesini okuduğumda kendimi politik olarak çok naif hissettim. Bunun sebebi kısmen benim önyargılı birisi olmamam, kısmense politik meselelerde yakışıksız oranda cahil olmam. Bu tabi biraz da yaratılış ve tercih meselesi; ben hala bu yaşımda bile kendimi tanımlamaktan kaçınıyorum. Doğduğumda bana verilen ismi yaşamanın bir koşulu olsa gerek. Yapacak bir şey yok, kendimi bildim bileli 'politically incorrect' oldum ve biraz da bununla gurur duydum. Dürüst olmak gerekirse 'incorrect' olmak tercih de 'ignorant' olmak konusunda bir şeyler yapmalıyım. Bir romanı ve yazarını anlamak için 'gözardı' edilmemesi gereken şeylerden biri bu.

'İçimizdeki Şeytan'ı ilk okuyuşum politik bir bakışla olmadı. Yazarın okuma listeme eklediğim "Kuyucaklı Yusuf" ve öykü kitapları, bir tane de biyografi kitabı var. Onları da okuduktan sonra Sabahattin Ali hakkında daha sağlam bir yargıya varabilirim diye düşünüyorum.

Dipnot: Zamanında Nükhet Duru'nun söylediği, yakın bir zamanda Korhan Futacı ve Kara Orkestra'nın yeniden düzenlediği, sözleri Sabahattin Ali tarafından yazılmış "Ben Gene Sana Vurgunum" daha bir anlam kazandı benim için. Sahnede defalarca keyifle söylemiştim, şimdi daha fazla anlayarak ve hissederek söyleyeceğimden eminim. Sözleri yazan kafayı anlamadan, özdeki manaya nasıl yaklaşabilir insan?
Profile Image for Perihan.
480 reviews134 followers
December 10, 2015
"İçimizde şeytan yok... İçimizde acizlik var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey :
hakikatleri görmekten KAÇMAK itiyadı var."
(250. sayfa)


Kitabı az önce bitirdim ve düşündüm bu kitap için nasıl cümleler kurabilirim... Aklımda bir sürü cümle sıraladım. Sonra baktım hiçbir cümle bu kitabı anlatacak güce sahip değil.
Ömer, Macide, Bedri bir de
İsmet Şerif...
Bu karakterler mutlaka tanınmalı, kapana kısılmışlıkları okunmalı.
Ufuk açacak bir kitap hele son sayfa, ah o son sayfa...
Elinizde ise daha fazla bekletmeyin bu kitabı...
Profile Image for Sinem.
334 reviews197 followers
October 14, 2016
son zamanlarda okuduğum en iyi kitaplardan biri. Kürk Mantolu Madonna'nın yanında esamesinin okunmaması konusunda baya şaşkınım. zira bu kitap Madonna'yı beşe katlar. karakterler üzerinden o kadar güzel insan ve toplum tahlili yapmış ki hayran kaldım. çeşitli yollarla tanıdığımız, hayatlarına tanık olduğumuz ve anlam veremediğimiz ne kadar insan varsa bu kitapta. kendi varoluşunu ve toplumu düşünmek için zihin açıyor bu kitap. özellikle kitabın son 15 sayfası muazzam.
Profile Image for Huseyn Ahadzade.
43 reviews14 followers
March 13, 2016
İlk öncə söhbət Sabahattin Ali'dən gedirsə, orda durmaq lazımdır :) Qələmi bu qədər insan ruhunun dərinliklərinə enən ikinci yazar ilə hələ ki, "tanışlığım" yoxdur. "Kürk mantolu madonna" qədər uğurlu bir əsərdir. Daha çox təəccüblənməməyimin səbəbi, Teodor Drayzer'in "Kerri bacı"sını xatırlatmasıdır. Hardasa kitabın 80% adı çəkilən əsərə bənzəyir. Amma bunu daha doğma hiss etdim (Türk olduğumuzdan, hadisələr İstanbulda cərəyan etdiyindən bəlkə də).

Yazarın ən çox bəyəndiyim tərəfi işıq tutulmayan, daha çox arxa planda qalan, özümüzdən belə gizlətdiyimiz hissləri aşkar edib, bizə çatdırmasıdır. Daha çox son səhifələrdə danışılan insan tipləri, Ömər, Bedri və Macide'nin düşüncələri insanı daha çox öz həyatımız barədə düşünməyə sövq edir. Sanki obrazlar "özenle" seçilib.

"İçimizdeki şeytan"la bağlı isə ən ətraflı cavab isə, kitabın qısa təfsirində yazılıb :) Uzun-uzadı yazmağı lüzum görmürəm.

Sabahattin Ali'nin romanlarından son olaraq "Kuyucakl Yusuf" qaldı. Ümid edirəm, o da bunlar qədər dərin, mənalı və bizə faydası olacaq məsləhətlərlə bol olar. Şübhəm yoxdur buna amma oxumamış bir söz demək olmaz :)
Profile Image for Murat Dural.
Author 18 books622 followers
October 31, 2020
O kadar güçlü bir dil, anlatım ki ister istemez aktarılan duygunun esiri oluyor, yüreğinize, göğsünüze taş oturuyor. "Kuyucaklı Yusuf"u okurken Anadolu'daki insanların içindeki şeytan anlatılıyordu, bu sefer İstanbul içinde, aldıkları eğitime rağmen içindeki şeytanla yaşayanları izliyoruz, okuyoruz. Her sayfasında tesir altında kalmamak imkansız. Bir anlamda da ülkenin o zamandaki halini görüp üzülmemek de ayrı bir sızı konusu.
40 reviews11 followers
August 8, 2016
Dün bitirdim kitabı. Lakin etkisinden çıkamadığımdan yorum kısmını bugüne bıraktım. Sabahattin Ali'nin üslubuyla yoruma bir giriş yapmak istiyorum. Öncelikle, karakter analizindeki başarısı sadece teşekkülünde mühim amil olan ana karakterlerde değil, hepsinde aynı fevkaladelikte. İnsanın o günden günümüze nasıl bir seyir ile müessir olduğunu ya da olamadığını istintak ettirmeye başlıyor :)
''İçimizdeki Şeytan'' genellikle Kürk Mantolu Madonna sayesinde Sabahattin Ali ile tanışanların, yazarla buluştuğu ikinci roman oluyor. Durum böyle olunca iki kitap arasında kıyaslama yapmamak elde değil. Ben, iki romanda da kitabı bitirdikten sonra ''devamı olmalı'' diyerek son sayfaları tekrar karıştırırken buluyorum kendimi. Her ikisinde de betimlemeler, ruhsal çözümlemeler yerinde ve etkileyici bir şekilde yansıtılıyor. Ama İçimizdeki Şeytan'da biraz daha fazla. Genç bir adamın ani değişimleri, kadının masumiyeti ve insanın pespayeliği ancak bu kadar iyi anlatılabilirdi.
Sadece bir aşk romanı olamaz mıydın? Felsefe, siyaset, birey ve toplum gibi türlü konuların içine çekiyor ve insan kendine sorular soruyor ''Bugüne kadar ne yaptım?'' gibi..

"..lakin hilkat bize bu felaketi hafifletecek bir vasıta vermiş: etrafı çeşmi ibretle temaşa kabiliyeti..."
"İnsan dedikleri mahlukun bütün çirkef taraflarını artık gördüm."
"Siz burada mısınız? diye başka bir sualle cevap verdi. Sonra: "Ne saçma sual, değil mi?" diye ilave etti: İşte görüyoruz ki buradasınız. Ne diye sorarız acaba?.. Türkçenin kedine mahsus bir manasızlığı... Dünyada hiçbir lisanda bu kabiliyet yoktur... Saatlerce konuşup hiçbir şey ifade etmemek kabiliyeti!.."
This entire review has been hidden because of spoilers.
Profile Image for Hakan Yaman.
Author 12 books67 followers
January 17, 2016
Nikos Kazancakis, “El Greco’ya Mektuplar” romanının bir yerinde, “Mucize gerçeğe toslar, bir delik açar ve içeri girer,” diyor. Belki de bu nedenle gerçek hayatta olan mucizeler, bizi kurmacadakiler kadar şaşırtmaz. Kurmacada tesadüflere, mucizelere çok yer verdiğinizde, şayet bir masal, fantastik bir roman ya da büyülü gerçekçiliğin büyüsüne kapılmış, gerçeküstü bir roman yazmıyorsanız, romanınızdaki rastlantıların okura inandırıcı gelmeme riski her zaman vardır. Bu yüzden kurmaca çoğu zaman hayattan bile kusursuz olmalıdır.
Stefan Zweig’ın zafiyet olarak nitelediği romanı rastlantılar üzerine kurma noktasında Sabahattin Ali’nin bir beis görmediğini biliyoruz. Zira Türkiye’de tüm zamanların en çok satan romanlarından biri olan “Kürk Mantolu Madonna”yı da, dört önemli rastlantı üzerinde yürütmüştür. Bu meseleye, zamanı gelince yayımlanacağını ümit ettiğim edebiyat yazıları içinde yer alan, “Romanda Rastlantı” başlıklı yazımda uzunca yer ayırdım.
“İçimizdeki Şeytan” da aynı şekilde rastlantılarla yürüyen bir kurguya sahip. Roman, Ömer’in arkadaşı Nihat’la Kadıköy’den Köprü’ye geçerken vapurda tesadüfen Macide ile karşılaşmasıyla başlıyor. Romanın sonlarına doğru bunu Macide’nin ağzından da yazmış yazar: “Kim bilir ne gibi sebeplerle tesadüf bizi birleştirdi.”
Ömer’in görür görmez vurulduğu Macide vapurda, yine tesadüfen Ömer’in akrabası olan Emine Teyze’nin yanındadır. Bu sayede tanışmaları kolay oluyor. Sonra olaylar hızla gelişiyor ve kısa sürede Macide’yle evleniyorlar. Tabii maddi sıkıntılar ve özellikle de Ömer’in gelgitleri evliliklerinin mutlu ve sorunsuz sürmesini engelliyor.
Sabahattin Ali, bu sıradan ilişkinin içine girip çıkan diğer roman kişileriyle, kimi zaman düzeni, içinde yaşadığı sosyal ortamı ve hayatın anlamını sorgularken, kimi zaman da bizzat roman kişilerini, kibirleri üzerinden eleştirmiş. Bunları yaparken de pek çok felsefi meseleyi de romanın içine serpiştirmiş.

“Bize ziyasını beş bin senede gönderen yıldızlar varken, en kabadayısı elli sene sonra kütüphanede çürüyecek ve nihayet beş yüz sene sonra adı unutulacak eserler yazarak ebedi olmaya çalışmak yahut üç bin sene sonra, kolsuz bacaksız, bir müzede teşhir edilsin diye, ömrünü çamur yoğurmak ve mermere kalem savurmakla geçirmek bana pek akıllı işi gibi gelmiyor.”

Romanda bahsi geçen Emin Kamil, İsmet Şerif gibi kibirli yazarların, görüş olarak Sabahattin Ali’ye tamamen zıt kutupta yer alan Peyami Safa ve Nihal Atsız olduklarını biliyoruz. Kitaba yazdığı önsözde Selim İleri de bu konudan bahsetmiş.
Roman ilerledikçe, yine tesadüfen Ömer’in eski arkadaşı Bedri çıkıyor karşılarına. Bedri aynı zamanda Balıkesir’deki okulundan Macide’nin müzik öğretmenidir ve Macide’ye platonik bir aşkla tutkundur. Yeniden karşılaşınca Bedri’nin içindeki aşk depreşiyor, ama Macide artık Ömer gibi ipsiz sapsız bir adamın karısıdır. Roman burada, iki adamın arasında kalan kadın finaline doğru gittiğinin işaretlerini vermeye başlıyor.
Romanın bazı bölümlerinde Sabahattin Ali’nin anlatımı farklı bir irtifaya çıkıyor. Yedinci bölümde, Emine Teyzesi ve Galip Amca’sının evlerinde, Macide’nin kaldığı odanın hemen yanındaki odada yatarken evdekilerin tek tek yataklarında nasıl uyuduklarını hayal edişi, on birinci bölümün ortalarında Ömer’le Macide’nin kayıkla denize açıldıkları gece gibi bölümlerde anlatım yükseliyor.
Ömer’in, hayata tutunmasının başlıca engelleyicisi, tüm zayıflıklarının ve hatta pazar tezgâhından kadın çorabı çalmasının müsebbibi olarak gördüğü içindeki şeytan, romana da adını vermiş. Ömer, romanın sonuna doğru onunla hesaplaşacağı ve düzeleceği sözünü, “Bütün tanıdıklarımla alakayı keseceğim… Yepyeni ve daha manalı bir hayata başlamak istiyorum… İçimdeki bu melun şeytanı boğacağım!’” diyerek veriyor Macide’ye. Fakat yine sözünde duramayarak sonunu hazırlıyor. Romanın sonunda geç de olsa Ömer’in doğruyu bulduğunu okuyoruz.

“İçimizde şeytan yok… İçimizde aciz var… Tembellik var… İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var.”

Ömer, romanımızda çokça rastladığımız, kaybedenler kulübünün iç sıkıntılı üyelerinden biri. Bedri de edebiyatımızda yine sıkça karşımıza çıkan naif ve kırılgan erkek kahramanlardan. Macide ise romanımızdaki çoğu kadın gibi silik, gölgede kalmış, cefakâr bir kadın kahraman. Bu bakışla, Sabahattin Ali’nin “Kürk Mantolu Madonna” romanından ayrılan ve yazıldığı dönem romanlarının özelliklerine daha yaklaşan bir roman olduğu söylenebilir. Bu iki kent romanı dışında kalan “Kuyucaklı Yusuf” ise Sabahattin Ali’nin köy ve kasaba yaşantısına, Anadolu geleneklerine döndüğü ve “İnce Mehmet”’i önceleyen romanıdır. Sabahattin Ali’nin “Kürk Mantolu Madonna” romanını okuyanlara, şayet bundan sonra ondan bir kitap okuyacaklarsa önce öykülerini, sonra “Kuyucaklı Yusuf”u, daha sonra bu romanı okumalarını öneririm.

Alıntılar: Sabahattin Ali, İçimizdeki Şeytan, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2012, s. 14-224-227-250.

Profile Image for Umut Çalışan.
Author 7 books13 followers
March 12, 2017
Her dönem romanı gibi, ülkemizin bugünkü günlerine bir köprü olma niteliği taşıyor. Baktıkça, okudukça şaşırıyorsunuz. 1940 yılından bu yana (kitabın ilk basıldığı yılı, yazıldığı yıl olarak kabul ediyorum) toplumun çarpık ahlak anlayışı, bu anlayışla şekillenen mahalle baskısı, torpil, rüşvet, adam kayırmacılık, bankamatik memurluk, -günümüzdeki karşılığı ile - insanların like alma hevesi, yeteneksiz şairler ve komedyenler, edebiyatın, sanatın ve müziğin yozlaştığına dair sohbetler… Yahu neredeyse 80 senedir bir ülkede hiç mi bir şey değişmez.

Roman baştan sona kasvetli bir ortamda geçiyor. Bunu anlatımın başarısı olarak söylüyorum; her an kötü bir şey olacak hissi bir türlü yakamı bırakmadı. Kitabı okurken , yine benzer klasiklerden uyarlanan Yaprak Dökümü ve Aşk-ı Memnu gibi dizilerden sahneler önümden geçip durdu. Hatta zaman zaman 'acaba bu kitabın dizisi neden çekilmedi' diye sordum kendime. Bence birkaç sezonluk bir tv dizisi için son derece müsait. http://www.umutcalisan.com/2017/03/ic...
Profile Image for Onur.
341 reviews20 followers
March 24, 2020
Omer discovers one devil of his inside at first whenever he hears the dies the father of Macide. Meantime Macide goes an adventure with her piano teacher even though this event continues at her future life. One day Macide receives one information that conceals from her and at the same time Omer starts to approach to Macide. After this approach Macide and Omer starts to be together, at the same time Omer wants to get rid of his former friends and some habits but he cannot. Together with poverty, devil his inside going to start to take an action.

Some sections
"Devil of inside is a salvo way not looks like quirkily."
"The man who saw up close his soul of dirty than cannot believe that others are so clear."
Profile Image for Kaya  Heyse.
93 reviews4 followers
November 4, 2017
Sonunda Sabahattin Ali okudum. Biliyorum, çok geç kaldım. Biliyorum, hepiniz okudunuz. Ama ne yapayım işte, bugüne kısmetmiş.

Okurken şoke oldum desem yeridir. 1940'ta yayınlanan İçimizdeki Şeytan'ın bu kadar etkileyici bir roman olabileceğini tahmin etmiyordum. Hikaye, yoksulluğun ve parasızlığın esir aldığı bir aşkın, filizlenemeden ölmesini anlatıyor: Ömer ve Macide'nin zorunluluktan doğan aşkları... İlişkiyi mahveden tabi ki Ömer; İçimizdeki Şeytan'ın kim olduğunu da zaten okurken anlıyorsunuz.

Romanda, yoksulluk ve sosyal çürüme olağanüstü tasvir ediliyor. Borç bulmak için sokaklara düşen Ömer'in ruh haline tanıklık ederken, onunla birlikte acı çekiyorsunuz, "lan inşallah başıma gelmez" diye dua ediyorsunuz.

Ali'nin İstanbul'u karanlık, yağmurlu; adeta acı veren bir şehir. Evlerde mutluluk yok. Azınlıkların durumuna, dönemin baskıcı siyaset ortamına atıflar etkileyici ve düşündürücü.

Karakterler çok iyi işlenmiş. Ömer ile Macide, Macide ile Bedri arasındaki ilişkide zamanın ruhuna belki de ters bir erotizm var. Macide, bir kadın karakter olarak yazar tarafından ezilmemiş ve stereotipleştirilmemiş. Selim İleri'nin nefis önsözünde belirttiğine göre, kitaptaki iki yan karakter Peyami Safa ve Nihal Atsız'dan esinlenme. Ali'nin onlardan neden nefret ettiğini anlayacaksınız okurken.

Sabahattin Ali rocks valla 😎😎😎😎😎
Profile Image for Méryl.
28 reviews
September 24, 2015
"İnsanların en zayıf tarafları, sormadan, araştırmadan, düşünmeden, kafalarını patlatmadan inanmak hususundaki hayret verici temayülleridir. Dünyadaki yalancı peygamberleri yetiştirmek ve beslemek için en iyi gübre, işte bu bilmeden inanmak için çırpınan kalabalıktır."
Profile Image for Zeynep T..
879 reviews123 followers
July 12, 2023
2,5 ⭐

İnternetteki rivayetlere göre bazı karakterlerin gerçekte karşılıkları;
Nihat - Nihal Atsız
İsmet Şerif - Peyami Safa
Emin Kamil - Necip Fazıl
Profesör Hikmet - dönemin komünizm karşıtı tarihçisi Mükrimin Halil
"Tatar suratlı herif" - Profesör Zeki Velidi ya da Abdülkadir İnan
Profile Image for Pinar.
34 reviews45 followers
December 11, 2012
Türkische Literatur: Entweder man liebt es oder man hasst es. Ein Dazwischen scheint es mir nicht zu geben. (Zumindest habe ich einen solchen Eindruck. :)) Vermutlich hängt dies stark damit zusammen, dass im Mittelpunkt der Werke türkischer Autoren oftmals der Antiheld steht, welcher mit seinem zerrütteten Charakter eine Atmosphäre der Melancholie hervorruft. Dabei ist diese Melancholie eines der tragenden Grundelemente der türkischen Literatur. Fast alle türkischen Bücher, die ich gelesen habe, vermitteln dem Leser eine solche Stimmung. Bevor jedoch falsche Rückschlüsse gezogen werden: Nein, die türkische Literatur trieft nicht nur vor Traurigkeit. Es gibt durchaus auch humorvolle oder krimiähnliche Bücher. Ferner sollte man Melancholie nicht stets als etwas schlechtes deklarieren. Hierzu kann ich einen Vortrag von Erika Glassen unter dem Titel "Was uns am besten steht, ist die Melancholie" sehr empfehlen. Von Vorteil ist es auch ein wenig, ich betone ein wenig, von der Historie der Türkei zu wissen. Die Geschichten, wie auch "Der Dämon in uns", spielen oft zu Zeiten der frühen Republikjahre der Türkei. In jener Zeit führte die Staatsgründung durch Atatürk zu einem radikalen Bruch von den osmanischen Traditionen und zur Neuorientierung zum Westen. Allerdings löste dieser Umbruch auch eine starke Verwirrung in der türkischen Gesellschaft aus. Resultat war/ist das Empfinden eines Identitätsverlustes. Zum Ausdruck kommt dies in den Büchern türkischer Autoren durch die Schaffung eines pessimistischen/bedrückten Protagonisten. Diese sind stets auf der ewigen Suche nach ihrer eigenen Identität und nach ihrem Platz in der Welt. Auch Ömer aus "Der Dämon in uns" leidet unter einer seelischen und intelektuellen Identitätskrise. Zukünftige Leser sollten sich dies im Klaren sein, bevor sie sich an dieses Buch wagen.

Zum Inhalt: (Teilweise laut Klappentext)
Als Ömer bei einer Fahrt auf dem Bospurus Macide erblickt, durchfährt es ihn wie ein Blitz: Er kennt diese Frau bereits! Ömer, der sein Philosophiestudium auf Eis gelegt hat und sein Lebensunterhalt mit Ach und Krach durch eine Anstellung bei der Post verdient, ist sofort von Macide hingerissen, wenn nicht sogar verliebt. Macide, die am Konservatorium Musik studiert, stammt wie Ömer aus Balikesir und wohnt während ihres Studiums in Istanbul bei ihrer Tante. Für Ömer bricht sie jedoch alle Brücken hinter sich ab, verlässt ihre Familie und zieht zu ihm in seine Kammer. Eine Weile leben die beiden selig in ihrer eigenen Welt. Doch dann melden sich die Dämonen in Ömer: Zweifel, Unsicherheit, Verlockungen. Wirre Kaffeehaus-Intellektuelle ziehen ihn in gefährliche Abenteuer. Eine große Istanbul-Roman über die ruhelose Generation der frühen Republikjahre: Ömer und Macide, beide heimatlos in der vibrierenden Großstadt, suchen ihr Glück und verlieren es wieder.

Meinung:
Sabahattin Alis Werke sind für mich die Entdeckung 2012. Die Madonna im Pelzmantel von ihm zählt zu meinen Jahreshighlights. Dementsprechend war meine Erwartungshaltung an "Der Dämon in uns" sehr hoch und ich wurde nicht enttäuscht. Mit "Der Dämon in uns" setzte sich Ali über die tief verankerten von der Gesellschaft gesetzten Grenzen hinfort, wodurch dieser Roman als Provaktion sowie als Skandal wahrgenommen wurde. Als Brüskierung wurde die von Ali geschaffene Romanfigur Macide empfunden. Macide verkörpert das Bild einer modernen, willensstarken und selbstbewussten Frau, die sich den Sitten und Traditionen (auch im Falle der Liebe) nicht beugt. Ein zur damaliger Zeit sehr unziemliches Verhalten. Auch das unverblümte (ohne jegliche Beschönigungen) wiedergegebene Portrait der Istanbuler Boheme war ein riskantes Wagnis. Die Künstler und die Gelehrtenszene werden von Ali als bloße Prahler, Neider und Angeber enttarnt. Diese Angehensweise bezeugt Alis avantgardistische Haltung. Im Vordergrund dieses Buch steht jedoch die Liebesgeschichte von Ömer und Macide. Sie ist die tragende Säule der Geschichte und lässt den Leser nicht so einfach los. Für Ömer ist es die Liebe auf den ersten Blick und mit seiner Wortgewandtheit, Liebesbeteuerungen, seiner ehrlichen und offenen Art gewinnt er Macide schnell für sich. Allerdings ist diese liebestrunkene, glückliche Phase nicht von allzu langer Dauer. Alsbald stehen Ömers Worte und Handlungen in einem Widerspruch. Er sehnt sich nach seiner Freiheit und sieht die Gebundenheit zu Macide als eine (ungewollte) Verpflichtung an. Nach Ömers Ansicht ist diese Diskrepanz auf seinen inneren Dämon zurückzuführen. Er verleite und zwinge Ömer zu gewissen Handlungen. Dabei handelt es sich bei diesem sogenannten Dämon um nichts weiteres als Faulheit und Willensschwäche. Dies erkennt Ömer allerdings sehr spät. Mit Ömers Verhalten gibt Sabahattin Ali aber auch gleichzeitig seinen eigenen Gemütsstand wieder. Und nicht nur dies: Ömer ist Sabahattin Ali. Gerade diese autobiographischen Elemente verleihen diesem Buch das besondere Etwas. Schon allein deswegen, hat sich der Roman für mich (als großer Fan von Alis Werken) gelohnt. Sabahattin Ali beschrieb seine innere Zerwürfnis einst mit den Worten: "Mein Herz und mein Verstand sind seltsame Wesen, die nichts voneinander wissen. Wenn mein Verstand sagt ich soll etwas nicht tun, tue ich es gerade... Ich kann nicht vermeiden Qualen zu leiden, aber ich kann sie vor anderen verbergen." Mit diesem Satz möchte ich auch langsame zum Abschluss meiner Rezension kommen. Kurz gesagt. Für mich war der Dämon in uns von Ali ein wunderbares Lesevergnügen und beweist, dass die türkische Literatur es wert ist, entdeckt zu werden.

Extras:
Die Ausgabe vom Unionsverlag beinhaltet als Extras einen Nachwort von Erika Glassen, indem sich Glassen sowohl mit der Autobiographie als auch mit den Werken von Sabahattin Ali kurz auseinandersetzt. Sehr informativ und aufschlussreich. Darüber hinaus sind Erklärungen zu türkischen Begriffen sowie eine knappe Aussprachhilfe wieder zu finden. Ein Hinweis an künftige Leser, die wie ich Kunst begeistert sind: Bei dem Umschlagmotiv handelt es sich um ein Kunstwerk namens Bar von Refik Epikman (1902 - 1974). Meines Erachtens eine gelungene Coverwahl mit dem der Leser gleichzeitig auch auf die türkische Kunst neugierig gemacht wird.

Über den Autor:
Sabahattin Ali wurde 1907 in Gümülcine (heute in Nordgriechenland) geboren. Von 1928 bis 1930 studierte er in Deutschland und arbeitete später als Deutschlehrer in der Türkei. Zusammen mit Aziz Nesin gab er satirische und literarische Zeitungen heraus, wurde jedoch aufgrund seiner sozialkritischen Positionen immer wieder verhaftet. Beim Versuch, nach Bulgarien zu fliehen, wurde Sabahattin Al am 02. April 1948 kurz vor der Grenze in Kirklareli ermordet. Die genauen Umstände des Todes hat man nie ganz klären können. Sabahttain Ali gilt als Großmeister der türkischen Prosa, seine Werke gehören zu den Klassikern der literarischen Moderne.

Fazit:
Der "Der Dämon in uns" ist sehr empfehlenswert und macht neugierig auf weitere Bücher von türkischen Autoren.
Profile Image for moi, k.y.a..
2,056 reviews373 followers
November 18, 2017
... Buna içimdeki şeytan diyordum; müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması...

Bu bile kısacık alıntı bile ne çok şey anlatıyor aslında...

İşin doğrusu Sabahattin Ali uzun bir süredir okumak istediğim ancak bir türlü elimin varmadığı bir kalemdi. Çekincelerim vardı çünkü buradaki topluluğun en favori Türk yazarlarından biri olduğu kanısındayım. Ve bu sabah bir de baktım ki İçimizdeki Şeytan'a başlamışım...
İyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir.
Profile Image for Betül Özlem .
127 reviews51 followers
August 19, 2017
4,5
Çok güzeldi. İçinde altını çizmek istediğim ve derin düşünceler içeren bir kitaptı. Sabahattin Ali'nin yazım stiline bayılıyorum, sizi alıp başka diyarlara götürüyor, düşünce seline kapılıp gidiyorsunuz. Çok akıcı, sürükleyici bir kitaptı. Kürk Mantolu Madonna kadar sevemesem de Sabahattin Ali'nin kaleminden belli olan bir kurguya ve derin karakterlere sahip İçimizdeki Şeytan. Türk edebiyatından şu ana kadar fazla kitap okumasam da Sabahattin Ali gibi yetenekli yazarları okuyunca Türk yazarlarımızın kitaplarını okuma isteği oluşuyor içimde. İçimizdeki Şeytan da okunması gereken kitaplardan kesinlikle...
Profile Image for Fira Nuriyeva.
29 reviews2 followers
October 8, 2021
“İçimizdə şeytan yoxdur… İçimizdə acizlik var… Tənbəllik var… İradəsizlik, bilgisizlik və bunların hamısından daha qorxulu bir şey - həqiqətləri görməkdən qaçan bir tərəf var”.

Bu kitabı oxumağım tam da lazım olan zamana təsadüf etdi. Ona görə də hər zaman yeri özəl olaraq qalacaq.
Displaying 1 - 30 of 1,072 reviews

Can't find what you're looking for?

Get help and learn more about the design.