Kendilerini “devrimci” olarak tanımlayan örgüt üyelerinin bir eylem sonucu 14 Şubat 1980 Perşembe günü, İstanbul’un birçok semtinde dükkânlar kepenk açmadı.
Yazar, bu eylemi 101 değişik metinde dile getirerek bir yazmak eylemi’nde bulundu.
1936’da İstanbul’da doğdu. İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’nde başladığı öğrenimini Paris’te sürdürdü. 1976-1990 yılları arasında, kurucusu olduğu Ada Yayınları’nda, çağdaş Türk ve dünya yazarlarının, şairlerinin yapıtlarını yayınladı. Edebiyatın çeşitli alanlarında onlarca ürün verdi. "Bir Gemide" adlı kitabıyla 1979 Sait Faik Armağanı, "Ders Notları" ile 1979 Türk Dil Kurumu Ödülü, "Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı" ile 1988 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nü aldı. Abidin Dino, Yüksel Arslan, Bedri Rahmi, Eren Eyüboğlu, Füreya, Aliye Berger, Ergin İnan gibi sanatçılar üzerine yayınlanmış kitapları vardır.
Oulipo grubunun kurucularından Raymond Queneau'nun “Biçem Alıştırmaları” isimli çalışmasından esinlenerek basit bir hikaye üzerine 101 farklı anlatım-yazım çeşidi denemiş Ferit Edgü. Aynı hikayeyi görme ve bunu anlatma biçimleri herbiri ayrı bir kişinin kaleminden verilmiş. Karakterin düşüncelerini ve davranışlarını yansıtıyor böylece. Sinirli, korkak, ilgisiz, bilmiş, cahil, militan, heyecanlı, sakin, abartan, süsleyen ve diğerleri… Edebiyat ile yakından ilgilenenlere ve yazmak için örnekler isteyenlere yardımcı olabilecek bir kitap olarak düşündüm.
Yakın bir zamanda Hakkâri'de Bir Mevsim'i okuyup çok beğenince hemen gidip Edgü'nün birkaç kitabını daha edindim. Bir öykü kitabını okumak yerine Yazmak Eylemi'ni okumak istedim, çok da iyi ettim. "İnsan, her şeyin ölçüsüdür" düşüncesini -bence- çok iyi bir şekilde yansıtan bir kitap Yazmak Eylemi. Hayatta mutlak iyilerin, mutlak kötülerin ve de mutlak doğruların olmadığına inanırım. En azından yaşadığımız evrende bir kesinliğe, bir gerçekliğe erişmemizin mümkün olmadığını düşünüyorum. Bu sebeple de hayatta pek çok şeyi belirleyen olandan ziyade olana bakış açısı. Yazmak Eylemi'nde de tam olarak bu durumu okuduğumu söyleyebilirim. Edgü'nün elinde bir olay var ve bu olayı 101 farklı kişinin bakış açısıyla veriyor. Her metinde aynı olaydan bahsedildiğini düşünsek de okuduğunuzda 101 farklı olay okuyormuş gibi hissediyorsunuz. Önsöz'de 1001 şekilde de verebileceğini belirtmiş. İstese bunu da yapardı, bundan kuşkum yok.
Bu kitapla birlikte bir kez daha benim için anlatılandan ziyade anlatılanın nasıl anlatıldığının, yani üslubun, bir tık daha önemli olduğunu gördüm. Sonuçta edebiyatta da sinemada da tiyatroda da resimde de işlenen temalar belli. Bir sanatçıyı farklı kılan o temayı nasıl işlediği. İşte bu kitap bunu da başarıyla gösteriyor.
fikir harika, zaten Raymond Queneau’nun Biçem Alıştırmaları’ndan ilham aldığını belirtiyor yazar -çevirmenin imkansız olduğunu düşünmüş. daha sonra armağan ekici çevirisiyle yayımlanmış fakat şu an baskısı tükenmiş görünüyor... her neyse. fikir harika fakat bu 101 denemeden hepsini aynı derecede sevdim desem yalan olur. yine de keyifli bir okuma deneyimiydi, ferit edgü ile tanıştığıma da memnun oldum.
"Bugün dükkânlar kapalıydı. Şimdi herkes bir yorumda bulunacak. Olumlu bir eylem. Olumsuz bir eylem. Halka karşı bir eylem. Eylemi baltalayıcı bir eylem. Eyleme güç katacak bir eylem. Sağcıların eylemi. Solcuların eylemi. Vb., vb. Ben herhangi bir yorum yapacak değilim. Ama yazabilirim. Korkularımı, kaygılarımı, düşlerimi, düşüşlerimi yazdığım gibi bu eylemi de yazabilirim. Çünkü yazmak da bir eylemdir. Bugün dükkânlar kapalı olabilir. Ama anlatım yolları her zaman açıktır. Belki ben bir gün, yazarım bu eylemi." (s.137)
Yukarıda belirtileni de hakkıyla yerine getiriyor Edgü. Çevirisinin imkânsızlığından dem vurduğu "Exercises de style" (Biçem Alıştırmaları) isimli Raymond Queneau eserinden aldığı ilhamla 101 farklı anlatım yapan Edgü, Queneau'nun yaptığı gibi basit bir olay seçmek yerine toplumsal ve siyasal bir olayı temel alarak bu yazınsal bir deneyi/mi daha da derinleştirmiş.
Çok hoş bir okuma deneyimi sunuyor olsa da başkasına gelen bir ilhamdan alınan bir ilham olması sebebiyle 4/5.
Yaşamak bir eylemdir. Yazmak bir eylemdir. Her hareket bir eylemdir. Ancak eylemlerin nedenlerini iyi açıklamak ve sonuçlarını iyi üstlenmek gerekir. Özellikle siyasi eylemler için bu daha da önemlidir. İyi planlanmayan ve amacı açık olmayan eylemlerin sonuçları felaket olabilir. 80 öncesi siyasi eylemlerin de benzer sonuçlara neden olduğunu gösteren, birçok bakış açısıyla bu eylemleri anlatan bir kitap. Sol ve sağ görüşlü örgütler arasındaki çatışmaların ülkeyi istikrarsız hale getirmesi, içerdiği kısıtlamalar+şiddet nedeniyle insan haklarına saygı göstermemesi ve eylemin amacının veyahut ruhunun değil, sadece faturasının halka yansıdığını gösterdi bir yandan bu kitap, amacının bu olmadığını düşündüğüm halde.
Bir de Ferit Edgü’nün deneysel üslubuna bir kez daha bayıldım, yine sevdiğim/yerinde aforizmalarından bolca içeren bir kitap. Şimdinin gözüyle değerlendirildiğinde de, aradan geçen neredeyse yarım asırda hala çok da değişmediğimizi, çok da bir yere gitmediğimizi ve hala aynı dertlerle uğraştığımızı bir kez daha yüze çarpıyor.
1980 yılında meydana gelen gerçek bir olayın 101 farklı şekilde yazılması ile ortaya çıkan bir kitap.Kimi zaman film tadında okudum.Esin kaynağı yaratan diğer kitabı da merak ettim doğrusu..Farklı bir metindi,yazarın okuduğum ilk kitabı ,kalemini sevdim.Diğer kitaplarına da bakacağım.
somut zaman bakımından avuç kadar biʼ süreyi kapsayacak tek biʼ olayı bu kadar farklı yöntemle anlatmak... geçen hafta anlatıcı üzerine konuşurken bahsi geçmişti, o yüzden hemen okudum
Kitabı okuduğum ve bitirdiğim gün (21 Nisan 2025), Türkiye’de genel tüketim boykotunun sürdüğü günlerden biriydi; bir aydır yaşadığımız kaosun devamı niteliğinde. Kitabın konusu olan kepenk kapatma olayının üzerinden 45 yıl geçmiş olmasına rağmen, ülkede bazı şeylerin değişmediği, faşizmin sadece kılık değiştirdiği çok açık.
Türkiye neredeyse sinüzoidal bir döngüyle işliyor; her 20 senede bir akla gelebilecek en kötü şeyler yaşanıyor, ülke tekrar tekrar en kötü haline bürünüyor. Elden de bir şey gelmiyor. Ne yapmalı?
Edgü, bazı bölümlerde adeta içimde dönüp duran soruları kağıda döküyor:
"(...) Ne bekliyordun bu gençlikten? Ne verdik onlara? İnanç mı? Bir baltaya sap olmanın erdemlerini mi? Sen ne diyorsun yahu, çocuklar önlerindeki örnekleri gördüler; diplomalı işsizler ordusu. (...) Ne ideali? Hangi umudu verdik? Umutsuzluk insanı her yere götürür. Evet, tabii, intihara bile."
Aynı umutsuzluğu bugün de yaşıyoruz. Bu ülke hep böyleydi demek istemiyorum çünkü bu kadar derin bir hukuksuzluğun ve kötülüğün, Türkiye tarihinde benzeri olduğunu düşünmüyorum. Siyasal islamla olan bu mücadelenin kaybını düşünmek bile istemiyorum.
Yalnızca kenarda köşede, böyle boş boş yorumlar yazabiliyorum. Ama elden ne gelir ki?
Bir şeylerle uğraşıyoruz ama işin içinden nasıl çıkılacağını bilmiyorum. Edgü de bunu söylüyor gibi ve tam 45 yıl önce, sanki benim aklımdan geçenleri yazıya dökmüş:
"Garip bir dönemde yaşıyoruz. Bunun bilincindeyim. Ortada bir kavga var. Bu kavgayı anlıyorum (...) İster istemez böyle olacaktı. Kaçınılmazdı. Gidişatımız böyleydi. Bunları görmek, anlamamak için kör olmak gerekirdi. Anlıyorum. Ama ne yazık ki elimden hiçbir şey gelmiyor."
Her şey çok güzel olacak demek istiyorum ama bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum, böyle kenarda köşede susarak oturarak olmayacağını biliyorum. Taşın altına elimi nasıl sokacağımı biliyorum ama belli ki yeterli şekilde yapmıyorum.
Tezer Özlü ile Ferit Edgü'nün mektuplaşmalarını okuduktan sonra Ferit okumaya karar verdim ama nasıl? kütüphanede dolandığım esnada elime geçti, belki de sırasıdır diyerek aldım, Ferit'in okudugum ilk kitabıydı. Kitabın ilk 30. sayfalarında arkadaşlarıma "bu kitabı kesinlikle okuyun!" deyip kitabın bazı bölümlerinde ise birçok yeri okuttum, öyle doğru, öyle uyumlu ki bugünün Türkiyesiyle... Özellikle Ankara patlaması ve Yüksekova'daki sokağa çıkma yasağının gündemde olduğu sıralar bu kitabı okumak beni çok duygulandırdı, bizzat bugünün içinde buldum kitabı. kesinlikle okunması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum... Kitapta örgüt üyelerinin ülkedeki dükkanları açtırmamasını anlatıyor ama nasıl? Dükkan sahibi açısından, örgüt üyeleri açısından, halk açısından, kitapçı vs.açısından ele alıyor bu olayları ve bu sayede olaylara farklı açılardan da bakma imkanı sunuyor... İlkti ve devamı da gelecek Ferit'i okumaya devam edecegim.
Enteresan bir durum; kitaba ara verdiğim sayfalardan biri 73.sayfaydı, o sayfadan sonra devam ettiğim kısım gayet ilgi çekici gelmeye başladı. Öncesinde biraz sıradan buluyor gibiydim. Belki artık kitabı yarılayınca ancak içine girebildim, nedeninden emin değilim. 101 farklı bakış açısını aynı yazardan okuyorsak burada iki başarı ölçütü geliyor aklıma; 1) birbirilerinden farklılığını sağlamak, sahiciliği. 2) seçilen tarzların, bakış açılarının ilgi çekici olabilmesi. Birinci maddeden ötürü yazarı tebrik ederim, ikinci maddenin başarılabildiğini demin belirttiğim 73.sayfadan itibaren yakalayabildim. Olmazsa olmaz bir kitap değil ama bu coğrafyanın edebiyatında bir ilk olması güzel elbette. Bu tarz bir kitaba niçin giriştiğini de yazar önsöz bölümünde samimiyetle belirtiyor. Kitabı okurkenden ziyade kitabı bitirdikten sonra tadı daha çok hissedilebilenlerden. Bıçak sırtı gibi bir durum vardı, neredeyse beğenmeyecektim, son anda beğenmiş gibi oldum. Enteresan.
yazar, biçem alıştırmaları'nı türkçeye çevirmenin mümkün olmadığını düşündüğü için bu kitabı yazmaya karar vermiş. bu bir yandan talihsiz bir karar olmuş, çünkü yıllar sonra armağan ekici bunu başardı. sonuçta bir öncülü olduğu için, onun kadar iyi olması zaten çok zor ve ondan bir tık aşağı koyuyorum. fakat kitap, biçem alıştırmaları'nın aksine, bizim dilimizde yazıldığı (ve çok derinlemesine bir yapıt olmasa da ülkemizde geçtiği, bir kısmımızın tanıdığı/bildiği mekanlar içinde geçtiği) için de bir tık daha avantajlı durumda. kesin tavsiye. hele de ufak ya da büyük oranda yazmaya da kafa yoran okur için.
Bir olay, yüz bir hikaye, yüz bir üslup. Buna bir "Rashomon efekti nedir” denemesi de denebilir, sanırım. Ferit Edgü, Raymond Queneau’nun Biçem Alıştırmaları kitabından esinlenerek kendisi de Türkçe’de bir benzerini yapmaya çalışıyor. 1980 Beyoğlu’nda herkesin bildiği bir olayı yüz bir farklı üslupla anlatmayı deniyor. Önsözde kendisi zaten yaptığı şeyi özetliyor, “ "Üslup kişinin kendisidir” sözü doğruysa, her üslubun da bir kişiyi yarattığını varsaymak yanlış sayılmaz.” Bir şeyleri yazarak anlatmayı sevenler için ilham verici örnekler içeriyor.
yer yer sıkılmama rağmen iyi bir deneyimdi. ben hep aynı filmi çekmeyi istiyorum diyen nuri bilge sineması geldi aklıma geldi okurken. renk aynı, tonlar farklı. insanlar ve kaygıları aynı, dışavurumları farklı.
“Yazmak Eylemi” ile bir eylemi 101 kişinin gözünden ve dilinden yazan Ferit Edgü, kitabının adı ile bile edebiyat severleri tavlayabilir. Hep bir arayışdaki yazarları, kitapları seviyorum. “Çünkü yazmak da bir eylemdir.”
Bakış açısı kurgunun en önemli unsuru. Ferit Edgü bir gazete haberini 101 değişik bakış açısıyla anlatmış, güzel bir çalışma olmuş. "Yazmak" gibi bir derdi olanlar için faydalı olabilir. Çok beğendiğim bölümler var yada benim tercih ettiğim bakış açılarına göre yazılmış olanlar diyelim.
ferit edgü'nün bir olayı 101 farklı ağızla yazdığı şahane bir eser. olay 1970'lerde demirel hükumeti zamanında anarşist gençlerin esnafa "artan fiyatları protesto için" silah zoruyla bir günlüğüne kepenk kapatması olgusu üzerine şekilleniyor. bir sürü farklı tahlil ve yöntemle harika bir lezzet sunan edgü, neden yaşayan en büyük türk yazar olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. iyi ki varsın be adam.
“Korkularımı, kaygılarımı, düşlerimi, düşüşlerimi yazdığım gibi bu eylemi de yazabilirim. Çünkü yazmak da bir eylemdir.”
Türkçenin tüm imkanlarından yararlanarak 101 farklı tarzda aynı olayı anlatmış yazar. Ferit Edgü’nün en sevdiğim kitabı elbette değil. Hakkari’de Bir Mevsim varken nasıl olabilir? Ancak yine de deyim yerindeyse “kafa açıcı”. Yazmak isteyenlere ama bir türlü ilerleyemeyenlere, o ilk paragrafı bir araya getiremeyenlere önerilir. Belki 101’in içinden 1’i ilham verir?
Ferit Edgü'nün vefat haberini alınca bir eserini okumak istedim.. Yazmak Eylemi'ni seçtim..
80li yıllar ve darbe sürecine giden zaman dilimini kaleme almış.. Dertleşme modunda yazılan bir eser.. Bazen öfke bazen ümitsizlik..
Tek sıkıntı sürekli aynı şeyler yazılmış.. Sürekli dükkanların kapalı olduğunu yazması arada bir bıkkınlık verdi.. Ama o süreci birebir yaşayan dertli bir insandan olayları okumak daha doyurucu gerçekten..
Günümüzde yaşadığımız olaylara da güzel bir bakış açısı sağlayan bir kitap. Her insandan her türlü düşünceyi bize sunuyor. Bugün bile yaşadığımız bir çok olayda bu kitaptaki 101 örnekteki konuşmaları sıkça görebiliriz.
Kitabı almadan ve okumaya başlamadan önce tanıtım yazısına göz attığımda ilginç bir deneysel edebiyat eseriyle karşı karşıya olduğumu düşündüm. Zira 20. yüzyılda kurulan yenilikçi edebiyat grubu OuLiPo (l'ouvroir de littérature potentielle) etkileri çok barizdi. Ferit Edgü de zaten kitabın önsözünde Raymond Queneau'nun "Exercices de style" adlı eserinden esinlendiğini belirtmiş.
20. yüzyıl fransız/frankofon edebiyatlarını genel olarak severim, hem düşünsel hem de biçimsel açıdan yenilikçi ve bana hitap eden bir yüzyıl. Ancak OuLiPo'yu bir türlü benimseyemedim, anlamlandıramadım. Dürüst olmam gerekirse Queneau'nun eserinin tamamını henüz okuma fırsatı bulamadım, ancak OuLiPo'ya olan antipatimi bir kenara bıraktığımda "Exercices de style"in de, "Yazmak Eylemi"nin de ilginç eserler olduğunu kabul etmem gerekir.
Edgü'nün güçlü bulduğum denemeleri vardı tabii ki ancak bazıları da çok yetersiz ve tatsız, dümdüzdü bence. Böyle bir kitaba puan vermek de ne kadar doğru olur pek emin değilim...
Discourse Analysis (söylem çözümlemesi) dersimin okuma materyaliydi bu kitap. Vadettiği her şeyi verdi açıkçası ve farklı bir okuma deneyimiydi.
Benim aldığım ders çeviriyle bağlantılı olduğu için bu kitaptan çıkardığım fikir de genel olarak eğer tek bir olay bile 101 farklı şekilde ifade edilebiliyorsa bir kaynak metnin de farklı yazılmış çevirileri olabilir ve bunların hiçbirine (skopos’una hizmet ettiği sürece) yanlış çeviri diyemeyiz. Nasıl her yazarın farklı bir üslubu, söylem biçimi varsa her çevirmenin de çevirilerine ister istemez kattığı bir üslup olacak.
2024’ün başından beri sürekli İngilizce kitap okuduğum için güzel bir Türkçe kitap arayışındayım ve Yazmak Eylemi tam zamanında geldi diyebilirim. Önsözü çok güzeldi, kitabın vermek istediği mesaj yerindeydi, sadece sonlara doğru biraz kabak tadı vermeye başladı maalesef… Sürekli aynı durumu okumak biraz yormaya başladı. Neyse ki bir oturuşta bitiyor, o yüzden vapur yolculuğumda bana çok güzel bir arkadaş oldu. Ferit Edgü’nün diğer kitapları da okuma listemde, en yakın zamanda diğer kitaplarını da okuyacağım.
Kendisinin de en başında belirttiği üzere Fransız bir yazardan esinlenerek yapılan, aynı vaka üzerinden 101 farklı metin denemesi.
Çünkü denemeler, sadece edebi değil duygu ya da düşünce temeli üzerine de kurgulanmış. İlk gördüğümde hemen bu kitabı okumalıyım demiştim, sebebi de bir yazarın kendi yaratıcılığını ne kadar zorlayabildiğini bizzat kendi kaleminden görmek için.
Ancak benim açımdan iki kritik noktada kitap tökezliyor. Birincisi, vakanın kendisi. Vaka, hem zayıf bir kurguya sahip, hem de kendi üzerinde barındırdığı politize hali sayfalara yansıtamıyor.
İkincisi de, tekrar eden biçem ya da metin denemeleri. Burada da yazar, bazı metinlerde peşi sıra kendisini tekrar eden bir anlatının peşine sürükleyebiliyor okuyucuyu.
Bu haliyle, güzel bir deneme olmasına karşın bende beklentimi karşılayamayan bir eser olmaktan öteye gidemiyor.